Geçen hafta sonunda üç gün boyunca 11 yaşındaki çocukların ileride sutopu milli takımında oynama hayallerine ortak oldum, onlardan biri de ufak oğlumdu. Bursa'da federasyonun düzenlediği ve 12 kulübün katıldığı 11 yaş Sutopu Festivali'nde sınıf arkadaşları bir hafta boyunca tatil yaparken, ağır idmanlarla bu turnuvaya hazırlanan ortaokul 2 ve 3. sınıf öğrencileri katıldı. Sutopu, fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönemde gerçekten büyük emek gerektiren, oynaması da izlemesi de harika ama aynı zamanda en zor spor dallarından biri. 11 yaşında bir çocuğun haftada beş gün okula gidip, altı gün de okul çıkışı iki saat idman yapmasını ben ayakta alkışlarım, turnuva boyunca da kazanan ve kaybedenler için tam da bunu yaptım. İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Hatay, Adana'dan gelen çocukların gerçekten de bir festival tadında geçen 72 saat içinde kazandıkları sporcu ruhunu görmek, kimin şampiyon olduğundan elbette çok daha önemliydi...
***
Ben, sokakta arsada top oynayıp terleyince anasının sırtına tülbent koyulan yılların çocuğuyum. Devir değişti artık, bir spor dalında gerçekten de var olmak istiyorsanız antrenörlerin tedrisatından geçmek zorundasınız. Tenisten yüzmeye, basketboldan sutopuna, futboldan jimnastiğe artık hiçbir spor dalına 13-14 yaşında başlayamıyorsunuz. Sırtına tülbent konulan çocuklar tabii büyüdü, evlat sahibi oldular ve çocuklarının peşinden o turnuva senin bu turnuva benim koşturuyorlar, herkesin hayali çocuğunu bir gün milli forma altında görebilmek, başarılarını alkışlayabilmek. Bir taraftan da o bitmez tedirginlik: Ya çocuğumun eğitim hayatı bozulursa? Spor için okul aksatılır mı? Ortaokulun son sınıfında sınava hazırlanmak için yıllarca emek verdikleri spor kariyerlerine erken veda eden çok çocuk var. Bu köşede yıllardır spor liseleri, özel lise ve üniversitelerin başarılı sporculara burs vermesi gerektiği yönünde ülke sınırları dışından örnekler vererek çok cümle kurdum. Başarılı bir sporcunun, eğitim hayatının masraflarını teriyle, emeğiyle ödemesinden daha güzel ne olabilir ki?